İmanla kendini ebediyen diri bilenlere, ahiretin ölümsüz baharı olan Cennet vaadedilmekte. Fani dünyanın baharı, ebedî âlemin baharı olan Cennetin habercisidir. Bir tek çiçeği yaratırcasına kolayca bahan Yaratana, bir tek çiçeği bile yaratamayan insan kul olmaz da ne yapar
İbadet etmek ve duada bulunmak isteyenler tarafından Ayetel Kürsi duasının anlamı, önemi merak ediliyor. Halk tarafından Ayetel Kürsi duası ya da suresi şeklinde bilinmesine rağmen Kur'an-ı Kerim içerisinde yer alan bir ayettir. Ayetel Kürsi, Bakara Suresi'nin 255. ayetidir. Anlamı itibariyle Allah'ın kürsüsü manasına
MüminSuresi Arapça, Türkçe Oku ve Dinle. Mümin Suresi Meali, Tefsiri, Fazileti, Mümin Suresi Hakkında Sıkça Sorulan Sorular ve Tüm Detaylar.
İmanlaCan Verme Duası Arapça : Allâhumme innî es’elüke hayrel mes’eleti ve hayredduâi ve hayrennecâhi ve hayrel ameli hayressevâbi ve hayrel hayâti ve hayrel memâti ve ve sebitnî ve sakkil mevâzinî ve hakkik îmânî verfeğ derecetî ve takabbel salâtî vağfir hatîetî. ve es’elüked-derecâtil ulâ minel- cenneti, âmîn.
ZümerSuresi, Ayet 69: Yer, Rabbinin nuru ile parlamıştır. Kitap konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş ve aralarında hak ile hüküm verilmektedir. Hem onlara hiç haksızlık yapılmaz. Ayette yer derken dünyayı mı anlamalıyız? Bakara Suresi, 213. ayette -İnsanlar bir tek ümmet idi- buyurulmaktadır.
1 ayet: Allah'ın emri geldi, artık onda acele etmeyin. O (Allah), şirk koştukları şeylerden münezzeh ve Yücedir. 2. ayet: Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın." 3. ayet: Gökleri ve yeri hak ile yarattı: O, şirk koştukları
xAljwGd. Yüce kitabımız Kuranı Kerim’de İnsanın davranış özgürlüğü ve sorumluluğu ile ilgili ayetleri bu sayfada derledik. İşte Kuranı Kerim’de geçen İnsanın davranış özgürlüğü ve sorumluluğu ile ilgili Senin Rabbin, yolundan sapanları çok iyi bilir; O doğru yolda olanları da çok iyi Herkes kendi kazandığının Elinde bulunandan verenin, Allah’a karşı saygılı olanın ve en güzel sözü doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız. 8-10. Cimrilik eden, kendini yeterli gören ve en güzel sözü yalanlayan kimsenin de, güçlüklere uğramasını Hiç bir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez. 39. İnsan için kendi çabası dışında bir şey yoktur. Onun çabası elbette görülecektir. 41. Sonra ona karşılığı eksiksiz Nefse ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülük yapma kabiliyeti verene andolsun ki, kendini arıtan kurtuluşa ermiş; kendini kötülüğe düşüren de ziyana Biz insanı en güzel şekilde yarattık. 5. Sonra onu aşağıların en aşağısına yuvarladık. 6. Yalnız, inanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır. Onlara kesintisiz ecir İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?50/17-18. Çünkü onun sağında ve solunda oturan iki alıcı melek, kaydetmektedir. Her ne söz söylese, yanında hazır bulunan bir gözcü Kıyamet günü “Bizim bundan haberimiz yoktu” veya “Daha önce babalarımız ortak koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik, hakkı batıl sayanların yaptıklarından ötürü bizi yok mu edeceksin?” demeyesiniz diye, Rabbin Ademoğullarının bellerinden soylarını alıp onları kendilerine tanık tutmuş ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da “Evet, biz buna tanığız” elemişlerdi. 174. Hakka dönsünler diye âyetleri böyle açık açık İnananlar ve yararlı işler yapanlar -ki kişiye ancak gücünün yeteceği kadar sorumluluk veririz-; işte bunlar cennetliklerdir, orada temelli Hiç bir günahkar başkasının günahını çekmez. Günah yükü ağır olan kimse, onun taşınmasını istese, -yakını bile olsa- yükünden bir şey taşınmaz. Ey Muhammed! Sen ancak, görülmediği hâlde, Rablerine yürekten saygı duyanları ve namazı kılanları uyarırsın. Kim arınırsa, ancak kendisi için arınmış olur, dönüş Allah’adır. 19-21. Kör ile gören, karanlıklarla aydınlık ve gölgelikle sıcaklık bir değildir. 22. Dirilerle ölüler de bir değildir. Doğrusu, Allah dilediğine işittirir. Sen kabirlerde olanlara Allah, doğru yolda olanların hidayetini artırır. Kalıcı olan yararlı işler, Rabbinin katında ödül açısından da daha iyidir, sonuç olarak da daha Ey Muhammed! De ki “Herkes kendine uygun bir tarzda hareket eder. Kimin daha doğru yolda olduğunu en iyi bilen Rabbiniz’dir”. 6/104. Rabbinizden size gözle görülecek belgeler gelmiştir. Kim görürse kendi yararına, kim görmemezlikten gelirse kendi zararına olur. Ben sizin bekçiniz De ki “Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu tutulacak değilsiniz, sizin yaptıklarınızdan da biz sorumlu tutulacak değiliz”.39/41. Ey Muhammed! Biz sana Kitab’ı insanlar için hak ile indirdik. Kim doğru yolda giderse, kendi yararınadır; kim de sapıtırsa, kendi zararına sapıtmış olur. Sen onlardan sorumlu Sonunda, işledikleri kötülükler başlarına geldi. Bunların arasındaki zalimlerin de kazandıkları kötülükler başlarına gelecektir. Onlar Allah’ı âciz Eğer inkar ederseniz, bilin ki Allah size muhtaç değildir. Ama O kulları için küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz bundan hoşnut olur. Hiç bir günahkar başkasının günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir; o zaman size yaptıklarınızı haber verir; çünkü O kalplerde olanı Körle gören, inanıp yararlı iş işleyenlerle kötülük yapanlar bir değildir. Ne kadar az düşünüyorsunuz!..41/34. iyilikle kötülük bir değildir. Sen kötülüğü en güzel şekilde sav; o zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin sıcak bir dost gibi olduğunu Ayetlerimizi inkar edenler Bize gizli değildirler. Kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen mi daha iyidir? Dilediğinizi işleyin, O yaptıklarımızı Kim yararlı iş işlerse kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara karşı zalim Allah Nuh’a buyurduğunu, sana indirdiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya buyurduğumuzu size din kıldı “Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin”. Putperestleri çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir. Allah ona dilediğini seçer, kendisine yöneleni ona Başınıza gelen herhangi bir müsi-bet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu Eğer Allah dilemiş olsaydı, onları tek ümmet yapardı; ama O, dilediğini rahmetine kavuşturur. Zalimlere gelince, onların bir koruyucu ve yardımcıları yoktur,45/15. Kim yararlı iş işlerse kendi yararınadır, kim kötülük yaparsa kendi zararı-nadır. Sonra Rabbinize Yoksa kötülük işleyenler, yaşamlarında ve ölümlerinde kendilerini, inanan ve yararlı iş işleyenlerle bir tutacağımızı mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!18/29. Ev Muhammed! De ki “Gerçek Rabbinizdendir. Dileyen inansın, dileyen inkar etsin. Haksızlık yapanlara, duvarları çepeçevre, onları içine alacak bir ateş hazırlamışadır. Onlar yardım isterlerse, kendilerine yüzlerini kavuran erimiş maden gibi bir su verilir. Bu ne kötü bir içecek ve ne kötü bir yardımdır!16/104. Allah’ın âyetlerine inanmayanları Allah yola getirmez. Onlara acı bir azap Kalbi imanla yatışmış bulunup da inkara zorlananın dışında, kim inandıktan sonra Allah’ı inkâr eder ve gönlünü inkârcılığa açarsa, bunlara Allah katından bir öfke vardır ve büyük azap da onlaradır. 107. Bu, onların ahirete karşı dünya hayatını tercih etmelerinden ve Allah’ın, inkâr eden toplumu doğru yola getirmemesinden ötürüdür. 108. Allah’ın, gönüllerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimseler işte bunlardır ve gafil olanlar da işte bunlardır. 109. Şüphesiz bunlar ahirette kaybedecek olanlardır16/34. Bundan dolayı, işledikleri kötülükler başlarına geldi ve alay edip durdukları şeyle Biz herkesi ancak gücü oranında yükümlü tutarız. Katımızda gerçeği söyleyen bir kitab vardır; onlar haksızlığa İnanan kimse yoldan çıkmış kimseye benzer mi? Onlar bir İnanan ve soyları da inançta kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiç bir şey eksiltmeyiz. Herkes kendi kazandığının Yüzükoyun kapaklanarak yürüyen mi daha doğru yoldadır, yoksa doğru yolda dümdüz yürüyen mi?30/41. Karada ve denizde bozgun, insanların bizzat kendi elleriyle işledikleri yüzünden çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırır. 42. Ey Muhammed! De ki “Yeryüzünü dolaşın da, çoğu putperest olan öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bir bakın”.30/44. Kim inkâr ederse, inkarı kendi a-leyhinedir. Kim yararlı iş işlerse, kendisi için rahat bir yer hazırlamış olur. 45. Allah inanan ve yararlı iş işleyenlere bol nimetinden karşılıklarını verecektir. O, inkarcıları Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar sorumluluk yükler. Herkesin kazandığı iyi şeyler kendi yararına, yaptığı kötülükler de kendi zararınadır. “Rabbimiz! Unutacak veya yanılacak olursak, bizi sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme! 291 Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği bir şey yükleme. Bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen bizim hâmîmizsin; inkârcılara karşı bize yardım eyle”.8/53. Bu, bir toplum kendi içindekini değiştirmedikçe, Allah’ın da o topluma verdiği nimeti değiştirmeyeceğindendir. Şüphesiz Allah işitir, Onları evlatlıkları öz babaları adına çağırın; böylesi, Allah katında daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onları din kardeşleriniz ve dostlarınız olarak kabul edin. Yanılmalarınızda size bir sorumluluk yoktur; fakat içinizden gelerek bile bile yaptıklarınız günahtır. Allah çok bağışlayıcı ve Doğrusu, Biz sorumluluğu göklere, yere ve dağlara sunmuşuzdur da, onlar bunu yüklenmekten çekinmiş ve ondan korkup titremişlerdir. Onu insan yüklenmiştir. Gerçekten insan pek zalim ve çok 73. Bunun sonucu olarak Allah iki yüzlü erkek ve kadınlara, Allah’a ortak koşan erkek ve kadınlara azap edecektir. Allah inanan erkek ve kadınların ise tövbelerini kabul buyuracaktır. Allah çok bağışlayıcı ve Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük gelirse kendindendir. Ey Muhammed! Seni insanlara elçi olarak gönderdik. Şahit olarak Allah Rabbinin katından bir belgesi olan kimse, kötü işi kendisine güzel gösterilen kimseye benzer mi? Bunlar heveslerine İnsanın ardında ve önünde onu izleyenler vardır. Allah’ın buyruğundan ötürü onu gözetirler. Bir toplum kendini değiştirmedikçe, Allah da onların durumunu değiştirmez. Allah bir topluma kötülük dilediği zaman, artık o geri çevrilemez. O’ndan başka bir koruyanları da Ona insana doğru yolu da gösterdik; artık ister şükreder, ister nankörlük Başa gelen hiç bir olay Allah’ın izni olmadan gerçekleşmez. Kim Allah’a inanırsa, O onun gönlünü doğruya yöneltir. Allah herşeyi Sizi yaratan O’dur, kiminiz inkarcı kiminiz inançlıdır. Allah yaptıklarınızı Mûsa, kavmine “Ey kavmim! Benim size gönderilmiş bir Allah elçisi olduğumu bildiğiniz hâlde, bana niçin eziyet ediyorsunuz?” demişti. Ama onlar yoldan sapınca, Allah da onların gönüllerini saptırmıştı. Allah, yoldan çıkan toplumu doğru yola eriştirmez.
Bakara / 120. Ayet وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ الَّذ۪ي جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ Onların dinlerine tâbi oluncaya kadar ne yahudiler ne de hıristiyanlar senden asla râzı olmayacaklardır. De ki “Dosdoğru yol, Allah’ın gösterdiği İslâm yoludur.” Eğer sana gelen ilimden sonra, onların hevâ ve heveslerine uyacak olursan, bilesin ki seni Allah’ın gazabından koruyacak ne bir dostun olur ne de bir yardımcın. Bakara / 145. Ayet وَلَئِنْ اَتَيْتَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ اٰيَةٍ مَا تَبِعُوا قِبْلَتَكَۚ وَمَٓا اَنْتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْۚ وَمَا بَعْضُهُمْ بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ اِنَّكَ اِذًا لَمِنَ الظَّالِم۪ينَۢ Kendilerine kitap verilenlere her türlü delil ve mûcizeyi getirsen, yine de senin kıblene dönmezler. Sen de hiçbir zaman onların kıblesine dönecek değilsin! Zâten onlar birbirlerinin kıblesine de dönmezler. Şâyet sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, o vakit sen mutlaka zâlimlerden olursun! Âl-i İmrân / 7. Ayet هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌۜ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَٓاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَٓاءَ تَأْو۪يلِه۪ۚ وَمَا يَعْلَمُ تَأْو۪يلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُۢ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِه۪ۙ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاۚ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ Sana kitabı indiren O’dur. O kitabın bir kısmı muhkem âyetlerden meydana gelir ki bunlar, kitabın esası ve özüdür. Bir kısmı da müteşâbih âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, sırf fitne çıkarmak ve kendi arzularına göre onun yorumunu yapmak düşüncesiyle müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki bunların kesin anlamlarını Allah’tan başka kimse bilemez. İlimde derinleşmiş olanlar ise “Biz bunlara inandık, hepsi de Rabbimizin katındandır” derler. Ancak gerçek akıl ve idrak sahipleri hakkıyla düşünüp öğüt alır. Âl-i İmrân / 18. Ayet شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ Allah, adâleti ayakta tutarak, kendisinden başka hiçbir ilâhın olmadığına bizzat şâhittir. Ayrıca bütün melekler ve kendilerine ilim verilmiş olanlar da tam bir doğruluk, adâlet ve hakkâniyet içinde aynı gerçeğe şâhittirler. Evet, O’ndan başka bir ilâh yoktur. O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır. Âl-i İmrân / 19. Ayet اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ Şüphesiz Allah katında tek makbul din İslâm’dır. Ehl-i kitap, ancak kendilerine Peygamber’in hak olduğuna dâir bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Artık kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, şunu bilsin ki Allah, elbette hesâbı çok çabuk görendir. Âl-i İmrân / 61. Ayet فَمَنْ حَٓاجَّكَ ف۪يهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ اَبْنَٓاءَنَا وَاَبْنَٓاءَكُمْ وَنِسَٓاءَنَا وَنِسَٓاءَكُمْ وَاَنْفُسَنَا وَاَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِب۪ينَ Sana gerçek bilgi geldikten sonra, kim seninle İsa hakkında münâkaşa ederse onlara de ki “İddianızda samimi iseniz gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, hanımlarımızı ve hanımlarınızı, öz nefislerimizi ve öz nefislerinizi çağıralım, sonra gönülden dua edelim de Allah’ın lânetinin yalancılar üzerine inmesini dileyelim.” Nisâ / 162. Ayet لٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَالْمُق۪يم۪ينَ الصَّلٰوةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَنُؤْت۪يهِمْ اَجْرًا عَظ۪يمًا۟ Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ile, sana indirilene ve senden önce indirilen kitaplara iman eden mü’minlere; özellikle namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere pek büyük bir mükâfat vereceğiz. En'âm / 80. Ayet وَحَٓاجَّهُ قَوْمُهُۜ قَالَ اَتُحَٓاجُّٓونّ۪ي فِي اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينِۜ وَلَٓا اَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ رَبّ۪ي شَيْـًٔاۜ وَسِعَ رَبّ۪ي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًاۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ Kavmi İbrâhim’le tartışmaya girişti. İbrâhim onlara şunları söyledi “Şimdi siz benimle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? Oysa Allah beni doğru yola iletmiş bulunuyor. Ben, sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Çünkü ben inanıyorum ki, Rabbimin izni ve iradesi olmadan hiçbir varlık bana zarar veremez. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?” En'âm / 119. Ayet وَمَا لَكُمْ اَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَٓائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَد۪ينَ Allah’ın ismi anılarak kesilmiş hayvanların etlerini yemenize engel olan nedir? Oysa Allah, zarûret hâlinde yiyebileceğiniz şeyler dışında, size neleri haram kıldığını açık açık bildirmiştir. Doğrusu pek çok kimse, kesin bir bilgiye dayanmaksızın kendi temelsiz ve asılsız görüşleriyle insanları doğru yoldan saptırıyorlar. Şüphesiz Rabbin haddi aşanları çok iyi bilir. En'âm / 143. Ayet ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ نَبِّؤُ۫ن۪ي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ Allah erkekli, dişili çiftler hâlinde sekiz hayvan yarattı Koyundan iki, keçiden iki. De ki “Allah iki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı? Eğer doğru söylüyorsanız, kesin bir bilgi ve belgeye dayanarak bana cevap verin! En'âm / 148. Ayet سَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكْنَا وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتّٰى ذَاقُوا بَأْسَنَاۜ قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَاۜ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَخْرُصُونَ Müşrikler “Eğer Allah dileseydi ne biz O’na ortak koşabilirdik ne de babalarımız; ne de herhangi bir şeyi haram kılabilirdik!” diyecekler. Onlardan öncekiler de, azabımızı tadıncaya kadar peygamberlerini böyle yalanlamışlardı. Şöyle de “Sizin yanınızda, çıkarıp bize göstereceğiniz kesin bir bilgi ve belgeniz var mı? Varsa gösterin! Siz sadece kuru bir zanna uyuyorsunuz ve siz ancak asılsız tahminlerle yalan söylüyorsunuz.” A'râf / 7. Ayet فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِمْ بِعِلْمٍ وَمَا كُنَّا غَٓائِب۪ينَ Sonra olup biten her şeyi kesin bir bilgiye dayanarak kendilerine anlatacağız. Çünkü biz, hiçbir zaman onlardan uzak ve habersiz değildik. A'râf / 89. Ayet قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اِنْ عُدْنَا ف۪ي مِلَّتِكُمْ بَعْدَ اِذْ نَجّٰينَا اللّٰهُ مِنْهَاۜ وَمَا يَكُونُ لَنَٓا اَنْ نَعُودَ ف۪يهَٓا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّنَاۜ وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًاۜ عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۜ رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَاَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِح۪ينَ “Allah bizi sizin o bâtıl dîninizden ve yolunuzdan kurtardıktan sonra yeniden ona dönersek, bu takdirde elbette yalan isnadıyla Allah’a iftirada bulunmuş oluruz. Doğrusu Rabbimiz Allah’ın dilemesi hâriç, bizim sizin bâtıl dîninize dönmemiz asla sözkonusu değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz yalnızca Allah’a güvenip dayandık.” Sonra Allah’a yönelerek “Rabbimiz! Sen bizimle kavmimiz arasında hükmünü ver. Çünkü hüküm verenlerin en hayırlısı sensin!” diye yalvardı. Yunus / 93. Ayet وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ مُبَوَّاَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ Biz, İsrâiloğulları’nı güzel bir bölgeye yerleştirdik, onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık. Onlar ise, kendilerine ilim geldikten sonra anlaşmazlığa düştüler. Hiç şüphesiz Rabbin, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda kıyâmet günü aralarında hüküm verecektir. Yusuf / 22. Ayet وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ Yûsuf olgunluk çağına erişince ona hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik eden ve işini güzel yapanları böyle mükâfatlandırırız. Yusuf / 68. Ayet وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟ Onlar babalarının emrettiği şekilde Mısır’a girdiler. Fakat bu tedbir, Allah’ın onlar için yazdığı hiçbir şeyi kendilerinden uzaklaştıramadı. Ancak Yâkub, evlatlarını korumak maksadıyla içindeki bir dileği yerine getirmiş oldu. Şüphesiz o, kendisine öğrettiğimiz husûsî bir ilim sahibiydi; fakat insanların çoğu bunu bilmez. Ra'd / 37. Ayet وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّاۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا وَاقٍ۟ Böylece biz Kur’an’ı Arapça dilinde nihâî bir hüküm ve hikmet kaynağı olarak indirdik. Şâyet, sana İlim’den gelen bu kadar gerçekten sonra onların arzu ve isteklerine uyarsan, seni Allah’ın azabından kurtaracak ne bir dost bulabilirsin, ne de bir koruyucu. Nahl / 27. Ayet ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُخْز۪يهِمْ وَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تُشَٓاقُّونَ ف۪يهِمْۜ قَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّٓوءَ عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ Sonra kıyâmet gününde Allah onları rezil ve perişan eder de “Hani nerede o sizin uğrunda mü’minlere düşman kesildiğiniz sözde ortaklarım?” diye sorar. Kendilerine ilim verilenler ise “Bu gün her türlü rezillik ve azap kâfirlerin üzerinedir” derler. İsrâ / 85. Ayet وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الرُّوحِۜ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ي وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَل۪يلًا Rasûlüm! Sana rûhun ne olduğunu soruyorlar. De ki “Rûh Rabbimin bir emrinden, sadece O’nun bileceği işlerdendir. Bu hususta size pek sınırlı bilgi edinme imkânı verilmiştir. İsrâ / 107. Ayet قُلْ اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّدًاۙ De ki “Kur’an’a ister inanın, ister inanmayın.” Daha önce kendilerine ilim verilmiş olan öyleleri var ki, onlara Kur’an okunduğu zaman derhal yüzüstü secdeye kapanırlar. Kehf / 65. Ayet فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا Kayanın yanına vardıklarında, seçkin kullarımızdan kendisine tarafımızdan bir rahmet verdiğimiz ve nezdimizden husûsî bir ilim öğrettiğimiz bir kul buldular. Meryem / 43. Ayet يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي قَدْ جَٓاءَن۪ي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْن۪ٓي اَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا “Babacığım! İnan ki, sana ulaşmayan bir bilgi bana gelmiştir. Öyleyse bana uy da seni dosdoğru bir yola eriştireyim.” Tâ-Hâ / 98. Ayet اِنَّمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا Şüphesiz sizin ilâhınız ancak Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır. Enbiyâ / 74. Ayet وَلُوطًا اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِق۪ينَۙ Lût’a da hüküm ve ilim verdik. Onu, halkı pek iğrenç işler yapan memleketten kurtardık. Gerçekten o halk, bütünüyle yoldan çıkmış çok kötü bir topluluk idiler. Enbiyâ / 79. Ayet فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَۚ وَكُلًّا اٰتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًاۘ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُ۫دَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَۜ وَكُنَّا فَاعِل۪ينَ Biz, sözkonusu dâvada en isabetli hükmü Süleyman’a bildirdik. Zâten biz, her birine hüküm ve ilim vermiştik. Dağları ve kuşları Dâvûd’un emrine râm ettik; onunla beraber Allah’ı tesbih ediyorlardı. Gerçekten biz, dilediğimiz her şeyi yapma kudretine sahibiz. Hac / 54. Ayet وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِه۪ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ Bir de Allah, kendilerine ilim verilenler o Kur’an’ın sana Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsin, ona iman etsin, gönülleri de ona karşı tam bir saygı ve bağlanma hissiyle dolsun diye buna müsaade eder. Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri her meselede doğru bir yola ve isabetli bir tavra yöneltir. Neml / 15. Ayet وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ عِلْمًاۚ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي فَضَّلَنَا عَلٰى كَث۪يرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِن۪ينَ Doğrusu biz Dâvûd’a ve Süleyman’a husûsî bir ilim verdik. İkisi de “Bizi mü’min kullarının birçoğuna üstün kılan Allah’a hamdolsun” dediler. Neml / 42. Ayet فَلَمَّا جَٓاءَتْ ق۪يلَ اَهٰكَذَا عَرْشُكِۜ قَالَتْ كَاَنَّهُ هُوَۚ وَاُو۫ت۪ينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِم۪ينَ Belkıs gelince “Bak bakalım, bu senin tahtın olmasın?” dendi. O da “Evet, sanki o! Zâten bize daha önce bu mûcize hakkında bilgi ulaşmış, senin peygamber olduğunu anlamış ve biz müslüman olmuştuk” dedi. Kasas / 14. Ayet وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ Mûsâ yiğitlik çağına erişip bedenen ve zihnen iyice olgunlaşınca ona hüküm ve ilim verdik. İşte biz iyilik eden ve işini güzel yapanları böyle mükâfatlandırırız. Kasas / 80. Ayet وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًاۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ Kendilerine gerçeğin ilmi verilmiş olanlar ise o şaşkınlara “Yazıklar olsun size! İman edip sâlih ameller işleyenler için, Allah’ın âhirette vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Buna da ancak hakkiyle sabredenler kavuşacaktır” dediler. Ankebût / 49. Ayet بَلْ هُوَ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ ف۪ي صُدُورِ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الظَّالِمُونَ Hayır! Gerçekte bu Kur’an, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yer eden apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi zâlimlerden başkası inkâr etmez. Rûm / 56. Ayet وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ Kendilerine ilim ve iman verilmiş olanlar ise şöyle diyecekler “Siz dünyada ve kabirde Allah’ın kitabında belirlenen yeniden diriliş gününe kadar kaldınız. İşte bugün, size haber verilen o diriliş günüdür. Fakat siz bunu bir türlü anlamaya yanaşmıyordunuz.” Sebe' / 6. Ayet وَيَرَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّۙ وَيَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِ Kendilerine ilim verilmiş olanlar, şunu açıkça görmektedirler ki, sana Rabbinden indirilmiş olan bu Kur’an gerçeğin tâ kendisidir ve insanları, karşı konulamaz kudret sahibi ve her türlü övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna iletmektedir. Mü'min / 7. Ayet اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ Arşı taşıyan ve onun etrafında bulunan melekler, Rablerini överek tesbih eder, O’na inanır ve mü’minlerin bağışlanmaları için şöyle dua ederler “Rabbimiz! Senin ilmin ve rahmetin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe edip sana yönelen ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları kızgın alevli cehennem azabından koru!” Mü'min / 83. Ayet فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ Çünkü peygamberleri kendilerine apaçık deliller getirdiği zaman, onlar sahip oldukları bilgi ile şımarıp, yapılan azap tehditlerini alaya aldılar. Ama alaya aldıkları o azap, sonunda onları çepeçevre kuşatıverdi. Şûrâ / 14. Ayet وَمَا تَفَرَّقُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫رِثُوا الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ Geçmiş ümmetler ancak kendilerine ilim geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık ve ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden belirli bir vakte kadar azabın ertelenmesine dâir önceden verilmiş bir karar olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm çoktan verilmiş ve işleri bitirilmiş olurdu. Onlardan sonra kitaba mirasçı olanlar ise hâlâ kitap hakkında derin bir şüphe içindedirler. Zuhruf / 61. Ayet وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ İyi bilin ki Kur’an, kıyâmet hakkında kesin bilgiler veren bir kitap ve onun yakın olduğunu gösteren bir alâmettir. Öyleyse sakın kıyâmetin kopacağından şüphe etmeyin ve bana uyun. Dosdoğru yol işte budur. Duhân / 32. Ayet وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلٰى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ İsrâiloğulları’nı, bir ilme dayanarak çağdaşları olan toplumlara üstün kıldık. Câsiye / 17. Ayet وَاٰتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْاَمْرِۚ فَمَا اخْتَلَفُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۙ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ Onlara ayrıca din konusunda apaçık deliller verdik. Ne var ki onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık ve ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyâmet günü aralarında hüküm verecektir. Câsiye / 23. Ayet اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ Nefsinin kötü arzularını kendine ilâh edinen kimseyi gördün mü? Allah onu bir bilgiye göre saptırmış, kulağını ve kalbini mühürlemiş, gözlerine de perde çekmiştir. Allah’tan sonra artık onu kim doğru yola getirebilir? Hiç düşünüp ibret almaz mısınız? Ahkaf / 4. Ayet قُلْ اَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَرُون۪ي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْاَرْضِ اَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمٰوَاتِۜ ا۪يتُون۪ي بِكِتَابٍ مِنْ قَبْلِ هٰذَٓا اَوْ اَثَارَةٍ مِنْ عِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ Rasûlüm! De ki “Allah’ı bırakıp da yalvardığınız putlarınıza bir baksanıza! Bana gösterin bakalım, onlar yerde hangi şeyi yaratmışlar? Yoksa onların göklerde Allah ile bir ortaklığı mı var? Eğer doğru söylüyorsanız, bana Kur’an’dan önce indirilmiş bir kitap, yahut hiç değilse bir bilgi kalıntısı varsa getirin de görelim!” Ahkaf / 23. Ayet قَالَ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۘ وَاُبَلِّغُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ وَلٰكِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ Hûd şöyle cevap verdi “Azabın ne zaman geleceğine dâir kesin bilgi sadece Allah katındadır. Ben size, bana gönderilen mesajı duyuruyorum. Fakat görüyorum ki siz, laf anlamayan câhil bir topluluksunuz.” Muhammed / 16. Ayet وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ حَتّٰٓى اِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفًا۠ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ Onlardan seni dinler gibi görünenler vardır. Fakat senin huzurundan ayrıldıkları zaman, gerçekten seni dinleyip bilgi sahibi olanlara alaycı bir tavırla “Demin o ne söylemişti bakalım?” derler. Onlar, kalplerini Allah’ın mühürlediği ve nefsânî arzularının peşine düşmüş kimselerdir. Necm / 30. Ayet ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى Onların ulaşabildikleri bilgi seviyesi ancak bu kadardır. Bu yüzden yaptıklarına aldırış etme! Şüphesiz Rabbin, kimin doğru yoldan saptığını ve kimin doğru yol üzere yürüdüğünü çok iyi bilir. Mücâdele / 11. Ayet يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللّٰهُ لَكُمْۚ وَاِذَا ق۪يلَ انْشُزُوا فَانْشُزُوا يَرْفَعِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۙ وَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ Ey iman edenler! Topluca oturduğunuz yerlerde size “Gelenlere yer açın!” dendiği zaman hemen toparlanıp yer açın ki Allah da size dünyada gönül ve rızık genişliği, cennette de mekan ve nimet genişliği versin. Size “Artık kalkın, dağılın!” dendiği zaman da kalkıp dağılıverin ki, Allah, içinizden gerçekten iman etmiş olanların makamını bir derece ve imanla birlikte kendilerine ilim de verilmiş olanların makamlarını ise derecelerle yükseltsin. Allah, yaptığınız her şeyden hakkiyle haberdardır.
Yüce kitabımız Kuranı Kerim’de Dinden çıkma irtidad olayları ile ilgili ayetleri bu sayfada derledik. İşte Kuranı Kerim’de geçen Dinden çıkma ile ilgili Kalbi imanla yatışmış bulunup da inkara zorlananın dışında, kim inandıktan sonra Allah’ı inkâr eder ve gönlünü inkârcılığa açarsa, bunlara Allah katından bir öfke vardır ve büyük azap da Ey Muhammed! Sana haram aydaki savaştan soruyorlar. De ki “Onda savaşmak büyük günahtır. Ama Allah yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’a engel koymak, halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük günahtır. Dininden döndürmek için insanlara baskı yapmak, öldürmekten daha kötüdür”. Güçleri yetmiş olsa sizi dîninizden çevirinceye kadar sizinle savaşı sürdürürler, içinizden kim dîninden dönüp inkârcı olarak ölürse, işte onların işleri dünya ve ahirette boşa gider. Ve işte onlar cehennemliktir. Onlar orada temelli inandıktan, Elçi’nin hak olduğuna tanıklık ettikten ve kendilerine açık belgeler geldikten sonra inkâr eden bir topluluğu, Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah, zalimleri doğru yola iletmez. 87. işte bunların cezası, Allah’ın, meleklerin ve insanların hepsinin lânetine uğramalarıdır. 88. Bu lânette temelli kalacaklardır. Onlardan azap eksiltilmeyecek ve onlara bir daha bakılmayacaktır. 89. Ancak, ondan sonra tövbe edip düzelenler olursa, Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. 90. İnandıktan sonra inkâr edip, sonra da inkârları artanların tövbeleri kabul edilmeyecektir. İşte onlar tam sapanlardır. 91. İnkâr edip de, inkârcı olarak ölenlerin hiç birinden, dünya dolusu altını fidye verse de kabul edilmeyecektir. İşte bunlara can yakıcı azap vardır ve hiç bir yardımcıları da Kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra, kim Elçi’ye karşı gelir ve inananların yolundan başkasını tutarsa, onu döndüğü yöne yürütür ve cehennemde yakarız. Ne kötü bir gidiş İnanıp sonra inkar edenler, sonra inanıp tekrar inkar edenler, sonra da inkarları artmış olanları Allah ne bağışlayacak, ne de doğru yola Ey inananlar! Sizden kim dininden dönerse, Allah, yerenin yermesinden korkmayan, Allah yolunda var gücüyle uğraşan, inkârcılara karşı onurlu, inananlara karşı alçak gönüllü, Allah’ın sevdiği ve kendileri de Allah’ı seven bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bol nimetidir, onu dilediğine verir. Allah herşeyi kuşatır ve bilir.
Prof. Dr. Kerim Buladı / İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İnsaf ve merhametten yoksun bir anlayış ve uygulamanın neticesinde yeryüzünde ve özellikle Müslüman toplumlarda yapılan katliamlar, akan gözyaşları, yetim ve öksüzlerin dilhun bakışları, mazlumların çaresizliği umut kulvarında büyük gedikler açmaya devam ediyor. Karamasarlığın zifiri karanlıkları, kalplerimize, zihnilerimize ve tasavvurlarımıza yaptığı baskı, tarifi mümkün olmayan boyutlara ulaştı. Evrende, Müslümanların karşılaştığı olumsuzlukların, baskı ve zulümlerin, söz konusu imtihanın bir parçası olduğunu kabul etmekle birlikte, böyle bir perdenin arkasına sığınarak çaresizliğe, ümitsizliğe ve gevşekliğe düşülmesinin isabetli olmayacağını da vurgulamak gerekir. Kur’an, şartlar ne olursa olsun inananlara sürekli umut aşılamakta ve karamsarlığa düşülmemsini tavsiye etmektedir. Bu çerçevede yazımızı tamamlamaya RAHMETİNDEN ÜMİT KESMEYİNİZKendi nefislerine karşı haddi aşan ve haksızlık edenlere Kur’an, Allah’ın rahmetinden, bağışlamasından ve lütfunden ümit kesmemelerini şöyle dile getirir.“De ki “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” Zümer, 39/53.İbn Abbas’ın rivayetine göre bu âyet, “Muhammed putlara tapan, Allah’ın haram kıldığı cana kıyan kimselerin bağışlanmayacağını iddia ediyor, bu durumda biz nasıl hicret edelim? Nasıl Müslüman olalım? Hâlbuki biz, Allah’tan başkasına ibadet ettik, Allah’ın haram kıldığı cana kıydık” diyen Mekke halkı hakkında inmiştir. Ebu’l-Hasen Ali b. Ahmed el-Vâhidî, Esbâbu’n-Nüzûl, tahkik, Said Mahmud, Dâru’l-Ceyl, Beyrut, ts. s. 274. Görüldüğü gibi, bir kimse şirk hariç olmak üzere ne kadar günah işlerse işlesin, Allah’ın bağışlamasından, rahmetinden yine de ümidini kesmemelidir. ÜMİTSİZLİĞİN PANZEHİRİÜmitsizliğin, üzülüp karamasarlığa düşmemenin panzehiri imandır. İman, en büyük güç ve umut kaynağıdır. Bütün dertler ve kederler imanla sükûn bulur. Uhud savaşında zarar gören ve kısmi mağlubiyet yaşayan Hz. Peygamber ve müminler çok üzülmüştü. Bunun üzerine onları teselli etmek ve moral vermek için şu âyet indirilmiştir. Vâhidî, s. 92.“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer gerçekten iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.” Âl-i İmrân, 3/139HER ZORLUĞA BİR ÇIKIŞ YOLUAllah’tan korkan ve O’na derin saygısı olan bir kimse inanır ve bilir ki, Yüce Yaratıcı kendisine itimat eden ve saygı duyanları mahrum etmez. Maddi ive manevî sıkıntılar karşısında onu yalnız bırakmaz. O, kendisine şah damarından ve herkesten daha yakındır. Kaf, 50/16; Vâkıa, 56/85 Nerede olursak olalım, bizimle beraber olduğuna inandığımız Allah Hadîd, 57/4, samimi kullarını başkalarının eline ve insafına terk etmez. Allah’ın emirlerini yerine getirmeye ve yasakladığı şeylerden sakınmaya gayret eden ve hayatını bu ilahî prensipler üzerine inşa eden mü’min, hiçbir zaman karamsarlığa düşmez. Zira Allah ona hangi şartlar olursa olsun bir çıkış, bir kurtuluş yolu gösterir. Nitekim bu konuda şöyle buyrulmuştur. “…Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar.” Talak, 65/2.Ebû Zer Peygamber bu âyet hakkında şu sözünü rivâyet eder. “Ben öyle bir âyet biliyorum ki, insanlar bu âyete tutunurlar/sarılırlarsa gereğine göre amel ederlerse bu onlara yeter/kâfi gelir.” Bunun üzerine orada bulunan ashab-ı kirâm “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu hangi âyettir” diye sorduklarında Peygamber onlara “…Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar,” âyetini okuyarak cevap vermiştir. İbn Mâce, Zühd, 24. Kurtubî Tefsirinde yapılan açıklamaya göre Peygamber yukarıda zikredilen âyetle birlikte “Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter” Talak, 65/3 âyetini de okumuştur. Hatta bunu tekrar tekrar okumaya devam etmiştir. Kurtubî, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Câmu li Ahkâmi’l-Kur’ân, Dûru’l-Fikr, Beyrut, 1995, c. 9, cüz, 18I, s. 149. İbn Abbas’ın anlattığına göre, Hz. Peygamber bu iki âyeti okumuş, bunları, Allah Teâlâ’nın kendisinden korkan kimseye dünyanın şüphelerine, ölümün şiddetli sarsıntılarına ve kıyametin zorluklarına karşı bir çıkış yolu lütfedeceği şeklinde açıklamıştır. Kurtubî, c. 9, cüz, 18I, s. 50.Hz. Cabir’in anlattığına göre bu âyet, müşrikler tarafından oğlu Sâlim’in esir alınmasına üzülen sahabeden Avf b. Malik el-Eşceî hakkında inmiştir. Avf, Hz. Peygambere gelerek şikâyette bulunur. Oğlunun esir alındığını ve annesinin sabırsızlandığını ve bu konuda ne emir buyuracağını sorar. Bunun üzerin Peygamber “Allah’tan kork, sabret, sana ve eşine “lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi” Allah’tan başka hiçbir kuvvet ve çare lütfedecek hiçbir kimse yoktur sözünü çok söylemenizi emrediyorum” buyurdu. Avf evine giderek Rasûlüllah yukarıda ifade edilen emrini ve sözlerini eşine bildirdi. Eşi “Rasûlüllah’ın bize emrettiği şeyler ne güzel” diye karşılık verdi. Karı-koca bunları söylemeye devam ettiler. Düşmanın bir anlık gafletinden yararlanan oğulları, dört bin koyundan oluşan davarları sürerek babasına getirdi. Bunun üzerine bu âyet indi. Kurtubî, cüz, 18, s. 150. Görüldüğü gibi sabredene, bütün güç ve kuvvetin Allah’a ait olduğuna inana, O’nu çokça zikredene ve bütün benliğiyle teslim olana Allah ummadığı bir yerden rızık vermekte ve ona bir çıkış yolu göstermektedir. HER ZORLUĞA KARŞI BİR KOLAYLIKBütün ibadet ve taatlarımızın temel ekseni, takvâ/Allah’tan sakınma ve O’nun rızasını kazanmak olmalıdır. Yüce Yaratıcı’nın emirlerine samimiyetle bağlanıp yasaklarından kaçınan, dünyevî ve uhrevi her işini O’nun rızası için yapan kimselere, Allah kolaylık lütfedeceğini vadetmiştir. “Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir” Talak, 65/4 âyeti bu gerçeği vurgulamaktadır. Her şeyin Allah’ın takdirinin bir eseri olduğuna inanan bir kimse, başına gelecek bütün işlerin Allah’ın bir yazgısı/takdiri olduğuna inanır. Kendisine düşen tedbirleri almakta atalet ve gevşeklik göstermemektir. O’na olan güvencinin tam olmasıdır. Bu psikolojik ve ruh haline sahip bir mümin, asla karamsarlığa ve ümitsizliğe düşmez. Bu konuda şu âyet önemli bir delil ve teselli kaynağıdır. “De ki “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.” Tevbe, 9/51BAŞARI ALLAH’TANDIR/GÜVEN SADECE O’NADIRMuvaffakiyetini Allah’ın yardımına bağlayan, iyi niyetli ve barışı sağlama azminde olan bir kimsenin güvendiği ve sırtını yasladığı sadece Allah’tır. O, “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım isteriz” sözleşmesinin gereğine göre hareket eder ve O’na tevekkül etmeyi ihmal etmez. Bir peygamberin dilinde şu mesaj bu bağlamda hayatiyet kesbetmektedir. “Ben sadece gücüm yettiğince sizi düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum.” Hûd, 11/88. “Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” Mümtehine, 60/4. Hz. Peygamberden rivayet edilen bir hadis bu konuda bizlere önemli ipuçları vermektedir. Habbab şöyle anlatır “Resûlüllah’ın yanına geldim. Kabe’nin gölgesinde örtüsüne bürünmüş dinleniyordu. “Bizim için Allah’tan yardım istesen ve dua etsen olmaz mı” diye kendisine şikayette bulunduk. Bunun üzerine yüzü kızarmış bir vaziyette oturdu ve şöyle buyurdu “Sizden öncekilerden bir kimse tutuklandı. kendisine bir çukur kazıldı ve oraya koyuldu. Sonra testere getirildi, başına koyularak ikiye ayrıldı biçildi. Bu durum, onu dininden çevirmedi. Demir tırmıkla eti ve derisi tarandı, yine bu durum, onu dininden döndürmedi. Allah’a yemin ederim ki, bu iş dini tebliğ görevi tamamlanacak, hatta bir yolcu Sana ile Hadramevt arasında serbestçe yolculuk yapacak. Yolculuğu esnasında Allah’tan ve davarına karşı saldıracak kurttan başka bir şeyden korkmayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz.” Buharî, Menâkıb, 25, İkrah, 1; Ebû Dâvûd, Süleyman el-Eşas es-Sicistânî, es-Sünen, İstanbul, 1981, Cihad, 97; Ahmed b. Hanbel, V, 109; 111. İMTİHANDAN KORKMAMAKHak davasını yüklenen ve temsil eden insanların denendiklerini ve deneneceklerini çeşitli âyetler ve hadisler ısrarla vurgulamaktadır. Bu konuda şu hadis oldukça dikkate şayandır. Ebu Huzeyfe şu bilgiyi verir Resûl-i Ekrem “İslam kelimesini söyleyenlerin adedi kaçtır, sayın bana!” dedi. Biz“Ey Allah’ın Resûlü! Sayımız altı yüz ile yedi yüz arasında olduğu halde bize bir kötülük ederler diye mi korkuyorsun” açıklamasında bulunduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Siz bilmezsiniz, belki ibtilâ edilirsiniz imtihan olunursunuz” buyurdular. Huzeyfe “gerçekten kısa bir müddet sonra ibtila olunduk. O derece ki, bizden birimiz namazını bile ancak gizli kılmaya başladı” demiştir. Müslim, İman, 23; İbn Mâce, Fiten, 23; Ahmed b. Hanbel, V, 384. Buhârî’nin rivayetine göre, Resûlüllah “Müslüman’ım diyenleri bana yazın” buyurmuşlardır. Bunun üzerine biz de kendilerine 1500 kişi yazdık ve “Biz 1500 kişi olduğumuz halde korkuyor muyuz” dedik. Hadisin ravisi “Vallahi zaman oldu öyle bir imtihana belâya tabi tutulduğumuzu gördük ki, insan evinde yalnız başına namaz kılarken bile korkuyordu” Buhârî, Cihad, 181. demiştir. Hadisi şerifte, Hz. Peygamberin irtihalinden sonra çıkacak fitnelere işaret edildiği gibi, genel olarak Müslümanların başlarına gelecek musibetlere de bir atıf vardır. Gerçekten Müslümanlar, zaman zaman büyük imtihanlara tabi tutulmuşlar ve sınanmışlardır. Bütün bunlara rağmen mümin ümitvar olmalı, asla karamsarlığa kapılmamalıdır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'nda, İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği İSİPAB 16. Konferansındaki açılış konuşmasına Bakara Suresi 155'inci ayetini okuyarak başladı. Peki, Bakara Suresi 155. ayet ne? İşte Bakara Suresi 155 ayet tefsiri, Arapça ve Türkçe okunuşu…BAKARA SURESİ 155. AYET, TEFSİRİ İLE TÜRKÇE ARAPÇA OKUNUŞU155Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!156Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da Müslümanlar Mekke’den Medine’ye göç ederek müşriklerin saldırılarından kısmen kurtulmuşlardı. Bununla birlikte hicretin ilk yıllarında hâlâ kaygı ve korkuları vardı; yeni vatanları olan Medine de putperestlerin tehdidi altındaydı. Nitekim kısa zaman sonra çatışmalar başladı. Bu arada müslümanlar ağır maddî sıkıntı çekiyorlardı; hicret edenler mallarını geride bırakmışlardı; çatışmalarda da mal ve can kaybına uğruyorlardı. İmkânlarını kardeşçe paylaşmalarına rağmen –Peygamber ailesi de dahil olmak üzere– çok zaman günlerce karınlarını doyuramıyorlardı. Âyette özellikle Medine döneminin ilk yıllarındaki bu sıkıntılara işaret edilmekle beraber, genel anlamda Allah’ın insanları bu tür sıkıntılarla imtihan etmesi her zaman mümkün olduğundan, âyetin anlamı ve amacı da mutlak ve geneldir. Buna göre Allah müslümanları o zaman denemiştir, dilediği her zaman da dener. Allah’a dayanıp sıkıntıları altında ezilmeyenler hem dinî hem de dünyevî bakımdan hep kazanmışlardır; bu Allah’ın yasasıdır. Onun için 155. âyetin sonunda “Sabredenleri müjdele” buyurularak yeniden sabra vurgu yapılmış; 156. âyette bu sabrın imanla ve teslimiyetle bütünleşmiş bir sabır olduğu özellikle belirtilmiştir. Bu âyetler bir yandan Hz. Peygamber’le ona inanan ilk müslümanların sahip oldukları kesin imanla yüksek ahlâkı ve üstün moral gücünü yansıtmakta; bir yandan da örnek müslümanın karakteristik yapısını tanımlamaktadır. Bu yapının temel taşı Allah’a sarsılmaz iman, güven ve teslimiyettir; sadece Allah’a ait olduğumuzun ve en sonunda O’na döneceğimizin bilinci içinde, başarı ve kurtuluşu da yalnız Allah’tan beklemek, bu imanın bir ürünü olarak Allah karşısında her zaman ümitli ve iyimser olmak, düşmanlar karşısında da onurlu ve kişilikli “lutuflar” şeklinde çevirdiğimiz 157. âyetteki salavât kelimesi salâtın çoğuludur. Tefsirlerde salât çoğunlukla “mağfiret” bağış kelimesiyle açıklanmıştır. Fahreddin er-Râzî ise bu âyetteki salât ve rahmet kelimelerini şöyle açıklar “Salât Allah’tan olunca senâ, medih övgü ve yüceltme anlamına gelir; rahmet ise Allah’ın verdiği ve vereceği nimetlerdir” IV, 155. Buna göre âyet, Hz. Peygamber ve müslümanların yaptığı gibi hayatın türlü zorluklarına karşı koyan; özellikle inançlarını, vatanlarını ve diğer yüksek değerlerini koruma uğruna karşılaştıkları sıkıntılara sabır ve metanetle direnen; Allah’a olan inançlarını, güven ve teslimiyetlerini, iyimserliklerini, sabır ve metanetlerini her zaman koruyan yüksek karakterli müminler için, daha yücesi düşünülemeyecek güzellikte bir iltifattır. Çünkü burada müminlere övgülerde bulunup onların hidayette olduklarını bildiren bizzat Allah’tır. Bir mümin için bundan daha büyük bir lutuf ve şeref Yolu Tefsiri Cilt 1 Sayfa 241-242Bakara Suresi 15. Ayet Arapça ve Türkçe okunuşu وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبيلِ اللّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْيَاء وَلَكِن لاَّ تَشْعُرُونَ ﴿١٥٤﴾ Ve lâ tekûlû li men yuktelu fî sebîlillâhi emvâtemvâtun, bel ahyâun ve lâkin lâ teş’urûnteş’urûne.Ve Allah yolunda öldürülen kimseler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz, farkında بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ ﴿١٥٥﴾ le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerâtsemerâti, ve beşşiris sâbirînsâbirîne.Ve sizi mutlaka korku ve açlıktan ve mal, can ve ürün eksikliğinden imtihan ederiz. Ve sabredenleri إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ ﴿١٥٦﴾ izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûnrâciûne.Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman “Biz muhakkak ki Allah içiniz O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık ve muhakkak O’na döneceğiz ulaşacağız.” derler.
imanla ilgili ayetler arapça ve türkçe